1 Haziran 2012 Cuma

KARADENİZ YAYLA FOTOĞRAFLARI

Ordunun Dereleri Aksa Yukarı Aksa ...

Yayla Evi ve Sakini



Gresun Kızalan Yaylası

İlkbaharda Yetişen Sarıavı Çiçekleri

Süper Bir Mazara

Burası Yayladan Bir Görünüş


26 Ocak 2012 Perşembe

BAK SEN ŞU FRANSA'YA AMA İYİ BAK ...

FRANSANIN SABIKASI KABARIK
CEZAYİRDE YAŞANANLARIN BİR KISMI
                                                    
                        

Fransa, Türklerin 1915 tarihinde Ermenilere soykırım yaptığı iddiasında ısrarlı.Parlamentolarının ardından Senato inkar yasasını kabul etti. Sarkozy de imzalarsa Fransa’da Ermeni soykırımı yoktur yönünde görüş ifade edenler kendilerini hakim karşısında bulacaklar.

                        
Fransa 1830 yılında Cezayir’i işgal etmişti.1962 yılında Cezayir bağımsızlığını kazanana kadar, Fransa, Cezayir’i Fransızlaştırmak için kültürel bir asimilasyona tabi tuttu.

              
Amaç bir Fransız Cezayir’i yaratmaktı. 19.yy’ın sonlarında bir milyona yakın Fransız Cezayir’e yerleştirildi. Göç eden Fransızlara önemli imkanlar sağlandı Göç bu şekilde teşvik edildi.
       
Tabiî ki Fransızların bölgeye göç etmesi, Cezayirlilerin işsizlik noktasındaki sıkıntılarını daha da artırdı. Bu durum ise Cezayir’den Fransa’ya tersine bir göç hareketi başlattı. Fransızlar aslında böylece istediklerini elde etmeye başlamıştı.       

I.Dünya savaşından sonra Cezayir’de Fransız egemenliğine karşı milli bir mücadele yaşandı. Bu mücadelenin önderliğini ise Şeyh Abdullah Ben Badis yaptı. Şeyh Abdullah’ın şu ifadeleri Cezayir mücadelesinin sloganı oluyordu : İslam benim dinim,Arapça benim dilim ve Cezayir benim vatanım.”
          
Şeyh Abdullah’a karşı Fransa’nın tepkisi sert oldu. Tutuklandı. Camilerde vaaz vermesi yasaklandı. Böylece bu mücadele bastırılmaya çalışıldı. Bu tedbirlerin ardından II.Dünya savaşının da başlaması mücadeleyi yavaşlattı. Çünkü Fransa Cezayirlilerin savaşta kendi yanlarında olması karşılığında savaş sonunda özgürlüklerine sahip olacakları vaadinde bulunmuştu.
       
Fransız ordusu havadan ve karadan bölgeye saldırı düzenledi. Birkaç gün süren bastırma harekatında 45 bin kişi hayatını kaybetti. Bu katliam Cezayir’de yeni bir süreci başlattı. Cezayir Kurtuluş Örgütü adıyla ortaya çıkan bir grup hem siyasi hem de askeri olarak mücadele etmeye başladı. 31 Ekimde 1954’te Fransa’ya karşı büyük bir ayaklanma başlatıldı.


BU NASIL BİR VAHŞET ,BU NASIL BİR ACIMASIZLIK  ,BU NASIL BİR BENCİLLİK VE BUNU YAPANLARDAKİ  PİŞKİNLİK NEDİR EY BOZULMAMIŞ OLAN İNSANLIK
        
Ancak bu ayaklanmaya Fransa geniş çaplı tutuklamalar ve askeri bir harekat ile karşılık verdi. 500 bin kişilik bir Fransız askeri gücü Cezayir’e gönderildi. Fransa ele geçirdiği direnişçilere karşı büyük bir işkence uygulaması yaptı
     
Binlerce kişi herhangi bir yargılama yapılmadan idam edildi. Fransızlar bölgede kalabilmek için her türlü işkence ve saldırıdan geri durmadılar. Ancak tüm bunlar Cezayir’in Fransa’ya karşı direnişini artırdı.
      
Bu arada dışarıda Cezayir Cumhuriyeti Geçici hükümeti kuruldu. Tüm bu gelişmeler Fransa’da da siyasi bunalıma sebep olmaya başladı. Fransa’nın Cezayir halkının direnişine karşı yapacak bir şeyi kalmamıştı. Nihayetinde Fransa Cezayir’de bağımsızlığın yolunu açacak referandumun yapılmasını kabul etti.Yapılan referandumda halkın tamamına yakını bağımsızlık yönünde oy kullandı. Böylece Cezayir Fransız sömürgesi olmaktan kurtuldu, bağımsızlığını elde etti.

Ancak 1954’ten 1962 yılına kadarki bağımsızlık mücadelesinde 1 milyon Cezayirli hayatını kaybetti.

    ŞİMDİ SIRA RUANDA’ YA GELDİ 

Ruanda ise Afrika’nın ortasında bir ülke. Avrupalıların sömürgecilik faaliyetlerinin vahşice yaşandığı yerlerden biri.
     
I.Dünya savaşı sonrasında Belçika’nın payına düşen Raunda doğal kaynaklar açısından zengin bir yer değildi. Kahve üretiminin dışında önemli bir üretimi yoktu. Belçikalılar halkı zorlayarak kendi ihtiyaçlarının fazlası olarak üretim yaptırdılar.Ruanda halkının yüzde 90’ı Hutu,yüzde 9’u Tutsi,yüzde 1’i Pigme kabilesinden oluşmaktaydı.
     
Belçika azınlıkta olan Tutsileri ülkede ayrıcalıklı bir konuma getirerek Hutuların nefretlerini kazanmalarına sebebiyet verdi. Belçika sömürge yönetimi Tutsilerin, Hutulara göre üstün olduklarını, Hutuların aşağı bir ırk olduklarını savundular. Eğitim öğretimde Tutsiler öncelikli hale getirilirken, Hutular eğitimden uzak tutulmaya çalışıldı. Bu uygulamalar sonuç olarak iki halkı birbirinden uzaklaştırarak birbirine düşman haline getirmeye yetti.

II.Dünya savaşından sonra sömürge yönetimleri bir bir sona ererken bunlardan biri de Ruanda’daki Belçika yönetimiydi. 1962 yılında Raunda bağımsızlığını ilan etti. Ülkede yapılan seçimleri çoğunlukta olan Hutular kazandı. Bu ise yaklaşan tehlikenin ayak sesiydi. Hutulara dayanan hükümet de Tutsileri sürgünü zorladı.


BİTMEDİ DEVAMI SONRAKİ SAYFADA…
Tutsilerin önemli bir bölümü komşu ülkelere sığınmak zorunda kaldılar. Bu arada Çin’e yüz binlerce satır siparişi verildi. Satır verilemeyenlere ise sivri uçlu sopalar verildi. Her şey katliama hazırlık içindi. Fanatik Hutulara ise bu fırsatı Hutu asıllı Raunda Devlet Başkanının uçağının 6 Nisan 1994’te düşürülmesi verdi. Hutular ülkede Tutsi avına çıktılar. Birkaç ay içinde 600 bin insan katledildi.

Katliamın boyutlarının genişlemesi üzerine komşu ülkelerde örgütlenmiş olan Tutsiler saldırıya geçti ve başkente kadar ilerledi. O güne kadar katliama tepki vermeyen Fransa bu gelişme üzerine katliama göz yuman katkı sağlayan Hutu hükümetine askeri destek vermeye başladı.

BU ÇOCUĞUN SUÇU NEDİR ?
Bu destekle beraber katliama uğrayan Tutsilerin ve yine bununla beraber ılımlı Hutuların sayısı 800 bine kadar yükseldi. Belçika’nın sömürge yönetimini kolaylaştırmak için yaptığı ayrımcılığın sonu Fransa'nın da katkılarıyla böyle bir vahşet oldu.
EY HAK VE ADALETTEN YANA OLAN İNSANLIK  DİN ,DİL ,IRK  AYRIMI GÖZETMEKSİZİN   BU YAZILARIN DEVAMI GELECEK…