FRANSANIN SABIKASI KABARIK
CEZAYİRDE YAŞANANLARIN BİR
KISMI
Fransa, Türklerin 1915 tarihinde
Ermenilere soykırım yaptığı iddiasında ısrarlı.Parlamentolarının ardından
Senato inkar yasasını kabul etti. Sarkozy de imzalarsa Fransa’da Ermeni
soykırımı yoktur yönünde görüş ifade edenler kendilerini hakim karşısında
bulacaklar.
Fransa 1830 yılında Cezayir’i işgal
etmişti.1962 yılında Cezayir bağımsızlığını kazanana kadar, Fransa, Cezayir’i
Fransızlaştırmak için kültürel bir asimilasyona tabi tuttu.
Amaç bir Fransız Cezayir’i
yaratmaktı. 19.yy’ın sonlarında bir milyona yakın Fransız Cezayir’e
yerleştirildi. Göç eden Fransızlara önemli imkanlar sağlandı Göç bu şekilde
teşvik edildi.
Tabiî ki Fransızların bölgeye göç
etmesi, Cezayirlilerin işsizlik noktasındaki sıkıntılarını daha da artırdı. Bu
durum ise Cezayir’den Fransa’ya tersine bir göç hareketi başlattı. Fransızlar
aslında böylece istediklerini elde etmeye başlamıştı.
I.Dünya savaşından sonra Cezayir’de
Fransız egemenliğine karşı milli bir mücadele yaşandı. Bu mücadelenin
önderliğini ise Şeyh Abdullah Ben Badis yaptı. Şeyh Abdullah’ın şu ifadeleri
Cezayir mücadelesinin sloganı oluyordu : İslam benim dinim,Arapça benim dilim
ve Cezayir benim vatanım.”
Şeyh Abdullah’a karşı Fransa’nın
tepkisi sert oldu. Tutuklandı. Camilerde vaaz vermesi yasaklandı. Böylece bu
mücadele bastırılmaya çalışıldı. Bu tedbirlerin ardından II.Dünya savaşının da
başlaması mücadeleyi yavaşlattı. Çünkü Fransa Cezayirlilerin savaşta kendi yanlarında
olması karşılığında savaş sonunda özgürlüklerine sahip olacakları vaadinde
bulunmuştu.
Fransız ordusu havadan ve karadan
bölgeye saldırı düzenledi. Birkaç gün süren bastırma harekatında 45 bin kişi
hayatını kaybetti. Bu katliam Cezayir’de yeni bir süreci başlattı. Cezayir
Kurtuluş Örgütü adıyla ortaya çıkan bir grup hem siyasi hem de askeri olarak
mücadele etmeye başladı. 31 Ekimde 1954’te Fransa’ya karşı büyük bir ayaklanma
başlatıldı.
BU NASIL BİR VAHŞET ,BU NASIL BİR ACIMASIZLIK ,BU NASIL
BİR BENCİLLİK VE BUNU YAPANLARDAKİ PİŞKİNLİK NEDİR EY BOZULMAMIŞ OLAN İNSANLIK…
Ancak bu
ayaklanmaya Fransa geniş çaplı tutuklamalar ve askeri bir harekat ile karşılık
verdi. 500 bin kişilik bir Fransız askeri gücü Cezayir’e gönderildi. Fransa ele
geçirdiği direnişçilere karşı büyük bir işkence uygulaması yaptı
Binlerce
kişi herhangi bir yargılama yapılmadan idam edildi. Fransızlar bölgede
kalabilmek için her türlü işkence ve saldırıdan geri durmadılar. Ancak tüm
bunlar Cezayir’in Fransa’ya karşı direnişini artırdı.
Bu arada
dışarıda Cezayir Cumhuriyeti Geçici hükümeti kuruldu. Tüm bu gelişmeler
Fransa’da da siyasi bunalıma sebep olmaya başladı. Fransa’nın Cezayir halkının
direnişine karşı yapacak bir şeyi kalmamıştı. Nihayetinde Fransa Cezayir’de
bağımsızlığın yolunu açacak referandumun yapılmasını kabul etti.Yapılan
referandumda halkın tamamına yakını bağımsızlık yönünde oy kullandı. Böylece
Cezayir Fransız sömürgesi olmaktan kurtuldu, bağımsızlığını elde etti.
Ancak
1954’ten 1962 yılına kadarki bağımsızlık mücadelesinde 1 milyon Cezayirli
hayatını kaybetti.
ŞİMDİ SIRA RUANDA’ YA GELDİ
Ruanda ise Afrika’nın ortasında bir
ülke. Avrupalıların sömürgecilik faaliyetlerinin vahşice yaşandığı yerlerden
biri.
I.Dünya savaşı sonrasında
Belçika’nın payına düşen Raunda doğal kaynaklar açısından zengin bir yer
değildi. Kahve üretiminin dışında önemli bir üretimi yoktu. Belçikalılar halkı
zorlayarak kendi ihtiyaçlarının fazlası olarak üretim yaptırdılar.Ruanda
halkının yüzde 90’ı Hutu,yüzde 9’u Tutsi,yüzde 1’i Pigme kabilesinden
oluşmaktaydı.
Belçika azınlıkta olan Tutsileri
ülkede ayrıcalıklı bir konuma getirerek Hutuların nefretlerini kazanmalarına
sebebiyet verdi. Belçika sömürge yönetimi Tutsilerin, Hutulara göre üstün
olduklarını, Hutuların aşağı bir ırk olduklarını savundular. Eğitim öğretimde
Tutsiler öncelikli hale getirilirken, Hutular eğitimden uzak tutulmaya
çalışıldı. Bu uygulamalar sonuç olarak iki halkı birbirinden uzaklaştırarak
birbirine düşman haline getirmeye yetti.
II.Dünya savaşından sonra sömürge
yönetimleri bir bir sona ererken bunlardan biri de Ruanda’daki Belçika
yönetimiydi. 1962 yılında Raunda bağımsızlığını ilan etti. Ülkede yapılan
seçimleri çoğunlukta olan Hutular kazandı. Bu ise yaklaşan tehlikenin ayak
sesiydi. Hutulara dayanan hükümet de Tutsileri sürgünü zorladı.
BİTMEDİ
DEVAMI SONRAKİ SAYFADA…
Tutsilerin önemli bir bölümü komşu
ülkelere sığınmak zorunda kaldılar. Bu arada Çin’e yüz binlerce satır siparişi
verildi. Satır verilemeyenlere ise sivri uçlu sopalar verildi. Her şey katliama
hazırlık içindi. Fanatik Hutulara ise bu fırsatı Hutu asıllı Raunda Devlet
Başkanının uçağının 6 Nisan 1994’te düşürülmesi verdi. Hutular ülkede Tutsi
avına çıktılar. Birkaç ay içinde 600 bin insan katledildi.
Katliamın boyutlarının genişlemesi
üzerine komşu ülkelerde örgütlenmiş olan Tutsiler saldırıya geçti ve başkente
kadar ilerledi. O güne kadar katliama tepki vermeyen Fransa bu gelişme üzerine
katliama göz yuman katkı sağlayan Hutu hükümetine askeri destek vermeye başladı.
BU ÇOCUĞUN
SUÇU NEDİR ?
Bu destekle beraber katliama uğrayan
Tutsilerin ve yine bununla beraber ılımlı Hutuların sayısı 800 bine kadar
yükseldi. Belçika’nın sömürge yönetimini kolaylaştırmak için yaptığı
ayrımcılığın sonu Fransa'nın da katkılarıyla böyle bir vahşet oldu.
EY HAK VE ADALETTEN YANA OLAN
İNSANLIK DİN ,DİL ,IRK AYRIMI GÖZETMEKSİZİN BU YAZILARIN DEVAMI GELECEK…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder